Web Tasarım

Medyadan Ödüm Kopuyor



Medyadan ödüm kopuyor Medyadan korkuyorum... Diyorsun ki; ben buna mavi bakıyorum, hayır o mavi değil bu siyah, hayır ya benim içimden öyle geliyor diyorsun, hayır diyor sen yanılıyorsun SAVAŞ AY: Akşam gazetesi uğurlu gelmiş sana. - MURAT KEKİLİ: Evet abi, uğura inanırım. SA: Bir anlamda enkaz altından sen çıktın gibi bir durum var. - Bir nevi, bir yerde öyle oldu. Ben değil de biz çıktık, topluca gurubumla. Top yekün vardık kasette tek değildim yani. SA: Bir anda böyle alakasız bir hayatın içinde buldun kendini, gördüğüm kadarıyla şöhret olayım, medyatik olayım diyen bir adam değilsin sen, sadece sağlam bir iş yapayım derken bir anda bambaşka bir şey, masal dünyası gibi ama yine de sevmedin yani şöhretin böylesini sevmedin gibi geliyor bana. - Evet SA: Korkuyorsun sanki değil mi, bir şeylerden taviz vereceğim diye, hayata karşı bir duruşun var bir bakışın var, bu yalakalarla beni karıştırırlar diye? - Vardır abi vardır evet. Genel olarak toplumun baskılarından hep kaçındık, korktuk bugüne kadar, kendi kişiliğimizden taviz verir miyiz, vermez miyiz korkuları hep vardı içimizde, çünkü çok çabuk bir yerlere getirebilen, çok çabuk da indirebilen bir toplumduk. Toplumu çok iyi özümsediğimi söyleyemem, çünkü bu hayatın içinde birisi değilim hala da değilim. SA: Kendini hangi hayata ait hissediyorsun? - Klipten yola çıkarak anlatabilirim bunu size, orada oynadığımız bir kişilik var, gizemli bir insanı oynadık, yüzümüz kapalıydı klipte, daha önce de göstermemiştik biz bunları, kasette de biz gizemliydik, fotoğraflar hep gizemliydi. Biz sözlerimizle anlaşılabileceğimizi umut ediyorduk ve oluyordu. Beş yıldır bu şarkı vardı ve hiç yüzümüze ihtiyaç duyulmamıştı. Beyoğlu'nda bangır bangır, Türkiye'de her tarafta çalınıyordu, yazlıklarda dinleniyordu, girebileceğimiz hangi nokta varsa her tarafa girdik ve bunu yüzümüzü göstermeden biz başarmıştık zaten. Eski albümde Bu Akşam Ölürüm vardı, ama son albüme eski albümden iki tane üç tane parça aldık, aralarında Bu Akşam Ölürüm vardı, Bu Akşam Ölürüm klip çekilecek listede altıncı sıradaydı, tabandan gelen tepkiler nedeniyle patronumuz ilk klibi ona istedi biz de kırmadık. SA: Sen çok kitap okur musun? - Valla, hiç ayırt etmem ne bulursam okurum. SA: Genç Verder'in Izdırabı diye bir kitabı var Gothe'nin duydun mu hiç? - Duydum abi. Kitabı okumadım ama adını duydum. SA: Verder çok genç bir çocuk, kendinden büyük yaşta bir kadına tutulur. Bu kitabı genç yaşta okuyan çocukların tüme yakını intihar etmiş, kasete yüklenmek istenen nosyon bu gibi geliyor bana, ama sen de bunu reddediyorsun, bugün psikologlar da söylemiş. Batsın Bu Dünya çok daha pesimist, çok daha... - Onu da okudum evet. SA: Belki patronun bu kitabı okumuştur, madem çok kitap okuyan adam, öyle bir yerden bir esinleme oldu mu acaba diye sordum? - Bu Akşam Ölürüm'ü ilk sıraya geçirdiğimizde bunu oynarken biz kendisiyle konuştuk, yüzümüzü görmeye kimse ihtiyaç duymuyor. SA: Annen de mi ihtiyaç hissetmedi? - Annem de ihtiyaç hissetmedi, ben de ihtiyaç hissetmedim, arkadaşlarımız da. SA: Ne kadar oldu senin yüzünü görmeyeli annen? - Valla bilmiyorum ki. SA: Annene sorsan kesin bilir. - Şimdi bana kalırsa Şavaş Abi üç bin yıldır görmedim diyebilirim annemi, biz dizinin yanından hiç ayrılmadık. Akşam yedide en geç evde olurduk yani. SA: Kızıyor muydu baban? - Kızmaz, üzülüyorlardı, ben onları üzmeme bazında eve giderdik yani. SA: Kaç yaşındasın Murat? - Ben otuzundan gün aldım. SA: Burcun ne? - Koç SA: Benim de koç. Hangi ay? - 17 Nisan SA: Memnun musun burcundan? Lider ruhlu. - Liderlik vasıfları var da ben liderlik şeyi olsun istemiyorum hep bizsel bir şey olsun isterim. Bizcil daha güzel oluyor gücünü daha iyi hissediyorsun olayın. SA: Kimler var 'biz'de, kaç kişi sizin grup? - Önce beş kişiydik sonra birden bir milyon olduk, gidiyor şimdi. SA: Yurtdışında seviliyor musun sen? - Teklifler öyle yerlerden geliyor ki çok güzel, örneğin İsviçre'den geldi konser teklifi. SA: Sevmiyorsun popüler kültürü kalıcı olmak istiyorsun. - Tabii ki isterim kim istemez, çok istiyorum hem de kalıcı olmayı yüreğimden istiyorum. SA: Bu parça kalır mı yoksa Swatch saat gibi her sene başka bir şey mi çıkar, öngörün ne? - Bekleyeceğiz beş senedir tükenmedik, tüketilmesini istemiyorum benim öngörüm bu. SA: Bu senin temennin ama ne acaba Türkiye'de her şey... - Ama geleceği göremem. Ben size dedim bin basamak daha birincisinde bile değilim, siz benden ikinci üçüncü basamağı görmemi istiyorsunuz. SA: Bu sembollerle konuşmak bir şeylerin üstünü örtmek için mi yani belli noktalarda açıklıkların var. Böyle yuvarlak konuşarak bunu gidermek gibi bir taktik mi uyguluyorsun? - Kültürümüz de yetmeyebilir bunu anlatmaya, daha henüz oluşum aşamasında olabiliriz. Bu işi öğrenerek açıklayabiliriz, orası bilmediğimiz gizem daha. Yani üç sene sonra ne olacağını Murat Kekilli'nin bir sene sonra olup olmayacağını da bilmiyoruz. Şuradan çıkar ölürüm hiçbir şey bilmiyorum şu anda geleceğe dair. Zaman şimdiki andır diyorum, şu an önemli. Sonrası erken öncesi geç. SA: Çocuklar ne diyor yolda seni görünce, intihar abi mi geçiyor diyorlar? - Kekilli diyorlar iki 'l' ya da tek 'l' ile söylüyorlar. Şarkımı söylüyorlar bir de inanıyorlar bize diyorlar sakın değişme, neden, ben siz değişmeyin diyorum hep korktum çünkü. Dedim ya popüler kültür üretir ve pat kaybetme bir yıl sonra püf yok. SA: Sen değişecek misin? - Eğer değişim bana yarayacaksa çevreme yarayacaksa ben değişime hiçbir zaman karşı değilim. SA: Faydacısın yani? - Öyle olmak gerekli, sosyolojik bir varlık insan neticede o insanlardan ayrı yaşamıyorsun. O zaman faydan olmalı. SA: Sosyetik mekanlardan teklif gelirse ne düşünüyorsun mesela Etiler'deki barlardan? - Film teklifi gibi kafadan kestim attım, fiyatı ne olursa olsun. Doğru bildiğim yol bu, doğru bildiğim yoldan da şaşmıyorum. Kendime göre doğrulardan. SA: Yılmaz Güney için ne düşünüyorsun o da Adanalı? - O sevgilim benim. SA: Şimdi ikiye ayrıldı millet biliyorsun Yılmaz Güney tartışması var, katil ve lüpem miydi, sağlam bir sinemacı mıydı diye? - Benim sevgilim çocukluğumdan beri seyrettiğim. Onun hakkında söyleyebileceğim o kadar. SA: En çok hangi filmi etkiledi seni? - Filmin ismini hatırlayamıyorum desem. SA: Ne oluyordu filmde? - Valla hatırlayamıyorum. Polis bir arkadaşı var sürekli kaçıyorlar sevgilisiyle, Süleyman Turan hatta polis arkadaşı. SA: Mavi Çocuk? - Evet o Mavi Çocuk. Abi isimler aklımda kalmıyor benim, Yılmaz Güney'in pek çok filmini seyrettim ben. Belki de bütün filimlerini seyrettim kaçırmadım hiçbirini. SA: Başka kim var? - Kemal Sunal da öyle bizim sevgilimiz olmuştur. Yani gülmekten ziyade o toplumsal yaşayışı var ya o bize daha yakın o kırsal yaşantısı falan, o çok hoşumuza gidiyor bizim. SA: Siyasete nasıl bakıyorsun? - Tersim abi siyasete ters bir adamım ben. SA: Halkıyla kuyruğa giren bir lider nerede var yüzyılımızda gösterebilir misin? - Hz. Ömer'i okudum mesela, halkından birisinin vebal attığını duyuyor, alıyor iki çuvalı sırtlıyor götürüyor veya Hz. Ebubekir devlet içinde devlet mumunu yakan kendi evinde kendi mumunu yakan, eşine beş altın maaş verir biri ancak yiyeceklerini karşılayacak maaştır. Fakat bir ay sonra eşinin yeni fistan aldığını öğrenir, sen bunu nereden aldın der, ya der kıt kanaat geçiniyordur beş altınla ya ondan biriktirdim bunu aldım ha diyor bu maaş bize fazla geliyormuş demek ki der ve kendi maaşını düşürür. Bu yüzden severim yani bir insan niye sevilir kendinden önce halkını düşünüp halkıyla. SA: Nasıl olmalı sanatçı? - Kültürel devinimini tamamlamış ve insanların fikirlerine yön verecek düzeye gelmiş. SA: Sen şimdi kültürel deviniminin neresindesin? - Ben bin basamaklı bir merdivenin birinci basamaağına adımımı atmadım henüz yarısındayım şu anda. SA: Birinci basamakta baktığın zaman nasıl görüyorsun? - Birinci basamakta yoğun bir sevgi seli var, gökkuşağı gibi, beklemediğimiz bir sevgi yağmuru, bu derecesini beklemiyorduk. SA: Çok ıslanıp üşütmekten korkuyor musun? - Korkarım. SA: O zaman bir yerde bu sevgiyi durdurmak mı istersin? - Sevgiyi durdurmak değil, sindire sindire gitmek isterdik, fakat intihar söylentileri gündeme geldiğinde koptuk abi yani biz de koptuk. Dedik aman bir can mı inciniyor, ama baktık aslı astarı yok. SA: Sen intiharı düşündün mü hiç? - Hiçbir zaman. SA: Buluğ çağında olur ya? - Şimdi hatırlamıyorum bile. SA: İnsan intihar edecekse yöntemi ne olmalı sence? - İntihar olmamalı bence. SA: İntihar öz eleştirinin en soylu biçimidir der bir düşünür? - Doğru söylüyor ama şey var ölümde bir gizem hayatın parçası denilir ama gizem belki hayattan daha güzeldir. Ben tatmadım ama düşünüyorum. En sağlıklı insan bile düşünür intiharı, değil mi? O zaman intiharla benim hiçbir ilişkim yok.. Benim işim müzik biz müzik yapıyoruz, müzikle alakalı sorularınız varsa buyrun cevap verelim diyoruz. Biri arabayla kaza yapıyor bize geliyorlar birisi ölmüş! Kekilli cevap ver, anlamadım diyorum benimle ne alakası var, ama diyor ki; arabasında kasetin bulunmuş, Allah Allah olabilir ya! Başkasının kaseti de olabilirdi. Ekonomi bozuk, yolda birisi geliyor Murat abi senin tanıdığın vardır iş, geliyorlar bana soruyorlar. Kekilli düzelt. SA: Biraz kişilik erozyonu değil mi o her yere ait olmak? - Yok abi niye öyle olsun her insandan feyz alabiliyorum, şu anda da senden alıyorum mesela, senden bir şeyler öğreniyorum burada. Ben Ciguli'den bir şey alacaksam tabii ki alırım. Sanatçı kişiliği tartışılır ama insanlığıdan bir şey alabiliyorsam. SA: Ne aldın mesela? - Ben bir şey almadım. SA: Orhan Gencebay'dan ne aldın? - Sessizlik, sukunet SA: Başka kimlerden ne aldın? - Barış Manço'dan çok şey aldım, çocukluğumuzda falan yüzleştik onunla, mesela Cem Karaca, çok etkilendik onlardan yoğun etkilendik yani. Üç Hürel, Moğollar, Pink Floyd, Chris De Burg, Bob Marley... SA: Chris De Burg'ün sözlerinin anlamını falan biliyor musun? - Yok çözmedim. SA: Felsefi olarak etkilenmiyorsun yani melodik olarak etkileniyorsun? - Evet. SA: Klasik müzikle aran nasıl? - Piyano çalıyorum. SA: Ders mi aldın? - Üç ay konservatuara gittim. Adana Devlet Konservatuarı'na. SA: Torpille mi girdin? - Yok abi yazın sınırlı sayıda öğrenci müracaat ediyor zaten. SA: Medyadan niye korkuyorsun? - Medyadan korkuyorum, diyorsun ki; ben buna mavi bakıyorum, hayır o mavi değil bu siyah, hayır ya benim içimden öyle geliyor diyorsun, hayır diyor sen yanılıyorsun. Bakıyorsun bir yıldıza yıldız kara deliğe, düşeli milyonlarca yıl olmuş ama o sana hala var görünüyor. SA: Astrolojiyle mi alakalısın? -Tabi tabi çok alakam var, Stephen Hawking'i etüt etmeye çalışıyorum. SA: Hangi kitaplarını okudun? - Stephen Hawking'in Evrenini okudum, orada şeyden bahseder saniyede 600.000 kms ile ışıktan daha hızlı hareket edebilen bir şeyden, karadelikten, bundan birkaç gün önce Hürriyet Gazetesi'nde baktım saman yolunun merkezinde bir kara delik bulundu ve 1600 ışık yılı mesafede bu dünyaya. SA: Etkiliyor mu seni bunlar? - Ben sadece dünyevi sorunlarımızın olmadığından bahsediyorum şu anda, evrende yalnız olmadığımızı biliyorum. SA: Yani UFO'lara uzay yaratıklarına inanıyorsun? - UFO'lar falan önemli değil benim için, UFO'lar vardır veya yoktur. Önemli olan burada benim karadeliğe olan inancım, 1980'li yıllarda karadelik de bilim oldu, yani teoriden çıktı bilim oldu, artık varlığı kanıtlandı, fotoğrafını çekemiyorsun, fakat çekiminden anlaşılıyor. Çapı iğnenin deliği kadar ama dünyayı yutuyor, çünkü yoğunluğu çok fazla. SA: Kendi kozmik güçlerine inanıyor musun? Var mıdır böyle kozmik güçlerin? - Ben buna inanarak geldiğime inanıyorum, bizim sadece görsel bir tarafımız yok. Bilincimiz var göremiyorsun bu da karadelik gibi.